
76 SEMAVER ÖYKÜLERİ
I.
Gece sabaha dek hem Yıldız Döngü hem de Sütlü Yol fotoğrafı çalışacağım kilisenin etrafında bulunan buğday tarlaları dikkatimi çekmişti, gündüz akşamki çalışmam için gerekli kadrajı nerelerde kurarım, döngü için tripodu nereye yerleştiririm, Sütlü Yol için hangi mesafelere yürüyebilirim keşfi sürerken…
Bayağı uzakta bulunan birbirine mesafeli iki ev de bu bomboş ovada var olan iki yaşama alanı olarak aklımdaydı. …
Kilise etrafında akşamki kadrajlarım için gerçekleştirdiğim keşif tavafım bittikten sonra, o evlere yöneldim. Gece sabaha kadar orada olacaktım ve o insanların beni tanımaya elbette hakları vardı.
– Selamın aleyküm, kolay gelsin…
— Aleyküm selam, hoşgeldiniz.
– Hoşbuldum, teşekkür ederim. Zamanınız müsait mi, sohbet etmek isterim…
— Elbette, şuraya gölgedeki minderlere oturalım…
– Harika…
— Nereden geldin? Memleket?
– İstanbul’dan geldim, İzmit’liyim aslen, ama nicedir Bizans’lı olduk …
Devam etti sohbet…
Fotoğraf çalışmak için yola düşmenin en önemli kazançlarından birisi de tanıdığın güzel insanlardır. Bizans’tan kaçıp Anadolu’ya varınca, insanı, sohbeti, selamı, kısaca metropolde unuttuğumuz tüm güzellikleri en azından hatırlamak istiyor insan.
– Bu akşam, gece, hatta sabaha dek buralarda olacağım. Bilmenizi isterim. Kafa feneri ile dolaşan bir silüet olmak istemem…”
— Hayırdır?
– Yıldız fotoğrafçısıyım ben… Tüm gece sabaha dek sahada olacağım, vaktiniz olursa beklerim, süper çay demliyorum, taze türk kahvem de var…
— İnşallah…
Kalktım yanlarından, yeniden kolaylıklar diledim, toprak ile uğraşmak kolay değil, hele bu keskin güneşin altında…
Sonra akşam için yemek almak, ufak tefek bir kaç eksiği gidermek için uzakta bulunan köye geri döndüm …
II.
Köy kırahathanesi neşeliydi ben bahçesine adım attığımda.
– Selamın aleyküm… Bu kırahathanede buraların en iyi çayının demlendiğini duydum, var mı taze dem?
— Ve aleyküm selam bilader. Gel, hoşgeldin, otur…
Oturdum amcaların yanına bir masaya. Sohbet gırla, nerelisin, necisin, nasılsın.
Beş N bir K muhabbetinin ardından çayları devirdik karşılıklı. Gece kendime demleyeceğim bir semaver, özel hazırladığım yirmi çeşit farklı çaydan oluşan çayımı hayal ettim. Ben başkasının demlediği çaydan keyif alamıyorum. Özen göstermiyorlar çaya, çayı güzel demleyemiyor kimse, benden başka… Ama bunlardan bahsetmedim elbette…
Bir kaç ağacın gölgesinde gerçekleşen akşam üstü çay muhabbetini daha fazla uzatamazdım, ayrıldım kırahathane bahçesinden.
Soğuk su, soğuk soda, akşam ekmeği için de biraz beyaz peynir ve gece için yoğurt.
Almam gerekenleri almıştım, arabama yöneldim.
Geç kalmadan yola düşmeli ve yıldız döngüsü için çalışacağım mekanda olmalıydım.
Toprak yoldan, yavaş yavaş yola koyuldum.
III.
Kilisenin yoluna döndüğümde yol üzerindeki daha evvel sohbet ettiğim iki evi selamlayarak geçtim. Kocaman bir ova düşünün, her yanı buğday tarlası. Aralarında bir kilise kalmış, kendi başına. Ama bir yapılaşma yok, sadece konteyner tadında 2 küçük yaşama alanı var, minderlerine oturup selam paylaştığım, sohbet ettiğim.
Kilisenin yanına ulaştığımda tarlalarda çalışan insanlarla selamlaştım. Arabamı kadraj kurduğumda zararı olmayacak bir alana çektim. Üç beş turist mekandaydı. Biliyordum ama, hep öyle olur, hava kararmaya başlayınca kimse kalmaz, ben ve yıldızlardan başka.
Gerçi bu gece için çok sevdiğim bir dostum gelecek, sohbet gırla gider… Muhtemelen o gece geri döner, ben sabaha kadar mekanda yıldız fotoğrafına devam.
Kadraj kurgusu için ince ayara başladım hemen. Sabah karar verdiğim noktayı, pusulamı, cep telefonundaki programı, hepsini devreye sokup son noktayı belirledim. Tripodumu gömdüm, sabitledim. Döngü Kadrajı hazır…
Sonra küçük tüpü rüzgarsız bir alana koyup semaverime demlemesi için soğuk su ve çay ilave ettim. Yaklaşık 40 dakikada demlenir çay…
Bu arada en çok dikkat edilmesi gereken şey yanan tüpün kupkuru tarlalardan uzak olması. Bu sıcakta çay demleyeceğim diye yangın çıkar, aman Allah korusun. Önce güvenlik.
Maviye az kaldı…
Mavi saatler alarm gibi benim için. Hoş mühendislik bir yaklaşımla altın saatlerde alarma geçerim, ya, neyse …
Batı’da Venüs, Güney’de Jupiter görünür olunca çay da demlenmiş olur…
Açık havada, kimseciklerin olmadığı bir kadraj yanlızlığında yeni demlenen taze çayı yudumlamanın keyfi inanılmaz. Birazdan döngü için çekimi başlatırım… Sonra emektar biliyor ne yapması gerektiğini.
Hah, geldi dostum.
“-Geç kalmadan kadrajını kur bence, döngüyü başlatır sohbete başlarız. Önce kadraj …”
VI.
Başladı döngüler…
Yaklaşık yarım saat sonra çaya çağırdığım çevre evlerde oturanlar geldi.
Oturduk semaverin başına.
Sohbet keyifli.
Bir semaveri bitirdik. Olsun su da var, çay da…
İkincisini demlemeli.
Anadolu nasıl güzel bir Medeniyet… Biz ona uyabilsek keşke…
Biraz sonra dostlar ayrıldı… Kendime kaldım yine.
Kendi çeperlerimde yolculuğa devam, yıldızlar altında, pırıl pırıl bir Anadolu gecesinde…
Semaverdeki son bardak çayı bardağa alıp şu ilerideki kadraja yürümeli, kulağıma fısıldadı Kybele, oradan kilisenin üzerinden Sütlü Yol güzel gözüküyormuş.
Kybele Delisi’ne selam…
2018 Temmuz 08
Hakan Hatay